DİĞER
“Kavram dediğimiz şey temelde düşüncenin paketleri gibidir. Esas büyük sorun da kavramın keskin sınırlı bir anlam çerçevesi olmaması, kayganlığı, belirsizliği ve tarihsel değişime açıklığı. Bu kadar incelikleri olan ve soyutlama olmaksızın sağlıklı konuşulamayan bir şeyi nasıl konuşacağız sorusuna cevap da arıyoruz kavram incelemelerinde. Tabiri caizse burada kolektif öznenin zihninin içini görmeye çalışıyoruz.”
K24'te haftanın vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
"Bu yazıda, bana ara sıra hadi bakalım diyerek kendilerini hatırlatan biri gölgede kalan, diğeri saklı duran, sonuncusu erken giden üç isme değineceğim. Amacım paylaşacağım metinlerin işe yaraması, üç kişinin unutulmaları müebbet’e dönüşmeden –her birinin– okuma, ulaşma mesafesine inmesidir."
"Onarıcı bir deneyim olabilir kadınların buluşması, tıpkı Ferrante ile Abramović gibi, kendi sözcüklerini, deneyimlerini sunduğunda kadınlar birbirine, en çok da sorularını, çatlaklarından sızanları. Hisleri karşılıklı olarak söze, imgeye, sembole dökebileceğimiz arkadaşlar lazım. Bence bunu fal bakarak da yapabilirler, resimle ya da şiirle de."
"Aksu Bora da tıpkı Virginia Woolf ile Le Guin’in karakter, roman ve yazarlıktan bahsederken kaçınılmaz olarak sorduğu o soruya dönüyor yine: Peki, bütün bunları yaparken, yazarken, bir karakteri kovalarken bir kadın olmak nasıl bir şeydir? Yazarken, okurken ya da herhangi başka bir şeyi yaparken bir kadının çevresiyle, dünyayla ilişkisi nasıldır?"
“Suat Derviş’in romanları, psikolojik gerilimlere verdiği önemle, insan benliğinin derinliklerini anlama ya da gösterme çabasıyla ve kadının erkek karşısındaki toplumsal konum ve rolünü sıradan bir aşk hikâyesi anlatırken bile tartışmasıyla dönemin öteki tefrikalarından ve popüler aşk romanlarından farklılaşır."
"Suat Derviş sosyalist olduktan sonra da aşk romanları yazmayı bırakmamıştır. Bunların en önemlilerinden biri, 1947’de tefrika edilen Kendine Tapan Kadın’dır. Bireylerin yaşantılarındaki karmaşalara, karanlıklara odaklanan bir aşk romanıdır bu, aynı zamanda da her şeyin, en yakın duyguların bile alınıp satıldığı bir dünyada iç dünyaların ne hale geldiğinin incelikli ve hüzünlü bir hikâyesi…”
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.